Ayben sabahları, kahvesini içip telefonunu eline alırken ilk yaptığı şey, alışveriş sitelerini kontrol etmekti. Instagram'da bir gezintiye çıktı, yeni tasarımcı çantalar, mutfak robotları ve dekoratif lambalar arasında kayboldu. O sabah en çok dikkatini çeken, yeni çıkan bir çanta koleksiyonuydu. Farklı renklerde harika çantalar vardı. “Bu tarz bir çanta gerçekten bana çok yakışır,” diye düşündü ve hemen sepete ekledi. Sonra, birden mutfak eşyaları dikkatini çekti. Güzel bir set bıçak ve şık bir mikser. “Evet, kesinlikle buna ihtiyacım var,” diyerek onu da sepete ekledi.
Kendi kendine, “Bugün tek bir şey alacağım, bu kadar yeter,” diye düşündü. Ama alışveriş yaparken arka planda bir şeyler devam ediyordu. Favori listesine bir sürü yeni aksesuar, kitap ve ayakkabı ekledi. “Bu sefer kesin doğru seçimi yapacağım,” diyordu. Sonunda yeni çantasını, mutfak robotunu ve bıçak setini sipariş etti. Ama sonra bir şey dikkatini çekti. Birkaç saat önce beğendiği o harika ayakkabılar. “Evet, bu ayakkabıları da almalıyım,” dedi ve onları da favorilere ekledi.
Bir hafta sonra paketler evine gelmeye başladı. Ayben, heyecanla paketlerini açtı ama ne yazık ki hiçbiri beklediği gibi değildi. Çanta tam istediği renkte değildi, mikserin tasarımı beklediği kadar zarif değildi. Bıçak seti güzel görünüyordu ama o kadar kullanışlı değildi. Yine de Ayben her zaman yaptığı gibi, bu ürünleri hemen iade etmeye karar verdi. Ama hiç beklemeden, yenilerini almak için alışverişe çıkmaya devam etti.
Bu sefer, çok daha farklı bir şey almaya karar verdi: dekoratif objeler. İnternette gezinen popüler bir influencer, evindeki yeni dekorları paylaşıyordu. “Şu vazoyu almak istiyorum,” dedi ve hemen sipariş verdi. Hatta yanında birkaç kitap da ekledi. “Bu kitapları almazsam, evde okuma alanım eksik olur,” diye düşündü. 10 dakika sonra, vazoyu ve kitapları satın almıştı.
Bir hafta sonra gelen paketlerin içinde yine sevdiği ama kullanmayacağı eşyalar vardı. Vazo, aslında dekorasyona uyum sağlamadı, kitaplar ise hiç ilgisini çekmedi. Ama bir şeyi fark etti: “Bu kadar çok eşyam var ama kullanmıyorum,” diye düşündü. Yine de alışveriş yapmaya devam etti. Yavaşça favori listesinde onlarca ürün birikti: yeni ayakkabılar, aksesuarlar, dekoratif lambalar, mutfak gereçleri ve hiç bitmeyen çanta koleksiyonu.
Her gün, her hafta yeni bir alışveriş listesi oluşturuyordu. O kadar çok şey aldı ki, her gün yeni bir şey alması gerektiği hissine kapılmaya başladı. Kimi zaman “bu kadar fazla şeye gerek var mı?” diye düşünse de, o his kısa süreli oluyordu. “Belki de bu ürünler bana daha fazla mutluluk getirir,” diyerek kendini kandırıyordu.
Bir gün bir arkadaşının evine gitti. Arkadaşı, evinde sadece birkaç tane dekoratif eşya, bir mutfak robotu ve çok minimal bir yaşam tarzı benimsemişti. “Ayben, evin çok kalabalık olmuş,” dedi arkadaşı. Ayben gülümsedi, ama içinden “benim evimde çok fazla şey var, ama asla tatmin olamıyorum,” diye geçirdi.
Sosyal medyada, influencer’ların birer birer her yeni ürünü tanıttığını görmek, Ayben’i sürekli tüketim yapmaya itiyordu. Bir alışveriş döngüsünün içinde sıkışıp kalmıştı. Her gün, yeni bir şey almak, yeni bir stil oluşturmak istiyordu.
Ama her alışveriş sonrası, bu döngüye biraz daha bağımlı hale geliyordu. Hiçbir şey tam olarak istediği gibi değildi. Ama Ayben, alışveriş yapmaktan vazgeçemedi. Favorilerinde bekleyen onlarca ürünle, yeni paketlerin gelmesini dört gözle bekliyordu.
.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder